Emli Vadisi-Valikonağı-Okşar Tepe-Yedigöller-Karayalak Kamp Yeri / Aladağlar

            Aladağlar’da Yedigöller kamp yerine ulaşım genellikle üç bölgeden yapılmaktadır. Bunlar Karayalaktan, Karagöl-Çömçegöl-Yıldızgöl’den ve Hacer Ormanı’ndandır. Çoğunlukla Karayalak kamp yerinden Yedigöllere ulaşıp aynı yoldan geri dönülmektedir. Farklı yollardan Yedigöller’e gidip gelmek olasılığını dörde çıkardık. Hemide çok ama çok güzel manzarası olan Okşar Tepeden. Bu yolu mutlaka denemelisiniz. Yolun hikayesi Umut Karkın’dan…

            

Aladağlar’da güzel bir dağ yürüyüşü..

Vali Konağından yani gerçek adıyla Sulağan Keler’den, Yedi Göllere geçişi yaptığımız bir gün.

Tabi ki bu faaliyeti DE-ŞE ile yani Dursun Şimşek’le gerçekleştirdik.

Hikayesine gelecek olursak…

Ben 18 Ağustos Cuma günü Niğde’ye vardım. Niğde de ki mekanda toplaşıp muhabbet ederken Dursun hocanın dağ aşkının tuttuğu her halinden belliydi.

Ben Teke Ana Kampa geçeceğim oradan dağın içlerinde birkaç gün çadırlı kamp artı kafama göre birkaç zirve yapacağım dedim. Dursun hoca dur bakalım yavvv, ne yapacaksın hemen gidince deyince aha dedim gene bunun aklında garip planlar var. Az daha bekle bakalım akşam olsun gibi gizemli gizemli konuşunca tam olarak anlaşıldı ki önceden konuştuğumuz birkaç plandan birini yapacağız.

Biraz daha vakit geçince ben çantamı alıp geleyim hocam dedi… hadi bakalım DE-ŞE ile yeni bir maceraya yelken açacağız. Dolayısıyla benim tek başıma Aladağların içlerinde kafa arındırma planım da suya düşmüş oluverdi. Olsun maksat dağda olmak değil mi?

Dursun hoca kafasında planı yapmış. Cumartesi Emli-Sulağan Keler (Vali Konağı)-Okşar Tepe-Katır Kırı-Yedigöller-Çelik Buyduran Geçidi-Karayalak Vadisi ve Karayalak Kamp alanı.

İkinci gün için burada çok detay vermeyeceğim ama Dursun hoca ile aramızdaki şakalaşmanın can alıcı kısmını yazmakla yetineceğim. “Mallar, sığır aşıtından geçecek” Bu şakalaşma tamamen Dursun hoca ile benim aramda diğer hiç kimseyi tabi ki de kastetmiyoruz.

Benim dağ için alışveriş yapmam gerekiyordu ancak DE-ŞE ile faaliyete gidiyorsanız hiçbir şey almazına gerek yok hatta düşünmenize bile gerek yok. Dursun hocam katıkları hazırlar çıkınına koyar ve sizi asla aç bırakmaz. Huyunu bildiğimden yemek işini kafama bile takmadım.

Birinci gün planında bizim açımızdan büyük bir sorun var. Araçla, Emli ormanı içine kadar ulaşacağız ve aracı bırakacağız ancak dönüşümüzü karayalak vadisinden yapacağımızdan dolayı araç bizden 10-11 km uzakta kalacak. Bu sorun hakkında epey kafa yorduk. Ben Dursun hazretlerine iki seçenek sundum.

Birinci seçenek: Karayalağın sağında bulunan Sakartaş tarafına araçla çıkmak ve oradan Adım Adım Aladağlar Kitabının 2.1 numaralı rotasını takip ederek Kocadöleğe ulaşmak ve oradan Sıyırmalık vadisini takiple Vali konağı ve yukarıda yazdığım şekilde Karayalak vadisinden inerek Karayalak kamptan Sakartaş tarafına tekrar yükselerek araca ulaşmak mümkün dedim.

İkinci seçenek: Planladığımız rotayı, Emli ormanı içinden başlatarak Çelik Buyduran pınarına kadar devam etmek, Çelik Buyduran Kızılkaya geçidinden Karasay geçidine ulaşmak ve bazılarının büyük çarşak dediği Kızılkaya vadisinden Emli ormanına inerek aracımıza tekrar ulaşmak olabileceğini söyledim.

Dursun hazretleri, Çukurbağ’da ki arkadaşları bir arayalım onlardan yardım alalım dedi, ben de boş ver kimseyi rahatsız etmeyelim, o kadar yeri dolanan bunu da yapar ha üç beş kilometre fazla yürür, birkaç yüz metre fazla irtifa kazanırız dedim.

Tartışma devam ederken aklıma dostum Mehmet Ali Çakır geldi. Kendisi için iç işleri bakanından izin kopardım , o da sağolsun geç vakit kendi aracıyla Teke Ana Kampa gelebileceğini ve bizi benim aracımla Emli ormanına bırakabileceğini, akşamda Karayalaktan alabileceğini söyleyince bütün sorunlar çözülmüş oldu.

Biz Dursun hocayla Niğde’den Teke Ana Kampa geçtik. Akşam yemeği sohbet muhabbet derken epey geç oldu. DE-ŞE’nin biyolojik saati geçti ama yapacak bir şey yok daha Mali gelecek. Derken Mali’de aramıza katıldı ve sonrasında Dursun hoca dinlenmeye kendi bungalovuna geçti. Bu arada mali gelene kadar Dursun hoca faaliyet için yemek hazırlıkları yaptı, ben tabi ki hiçbir işe karışmadım .

Mali ile uzun bir sohbetin sonunda saat gece 1,30 u geçti, ee sabahın dördünde nasıl kalkılacak. Neyse gidip yattım uyumam gece ikiyi buldu, yarın nasıl geçilecek onca yoll…

Toplamda iki saat uyumuştum ki bungalovun içine biri girdi ve davar güder gibi bağırıp çağırmaya başladı. Ben uyku sersemi olayı anlamaya çalışırken epey sinirlendim. Tam sövecektim ki saatin geldiğini anladım ve bağıranın da bizim Mali olduğunu fark ettim. Bu seferlik sövmedim ama bir daha beni böyle uyandırırsa hiç affetmeden gayarı basacağım . Adam benim bıraktığım yerde sabahın dördüne kadar oturmuş ve kendince ben hiç uyumayayım, Umutları bıraktıktan sonra gelir kafama göre yatar uyurum demiş.

Sabah kalkıp Dursun hoca hazırlıklarını (bütün gün yetecek katık) tamamladıktan sonra yola düştük. Saat 05.20 de orman içine ulaşıp yürümeye başladık. Mali ise araçla kampa geri döndü.

Çok sohbet etmeden, ormanı bitirip Kocadölek ve Sıyırmalık vadisinden devam ederek Vali Konağına (Sulağan Keler) ulaştık.

Vali konağına çıkarken dağ keçileri kayaların üzerinden bize günaydın dediler. Bu hayvanları çok seviyorum.

Yanlış hatırlamıyorsam 1 saat 50 dakikalık bir sürede vardık. Kahvaltı yapmak için mola vereceğiz ama az daha yukarıda mola verelim diyerek devam ediyoruz.

Rotamız, Vali Konağına ulaşılıp, sola doğru yükselip, Okşar Tepe, H4 ve Gürtepe’nin sınırlarını çizdiği vadiye giriş yapmak üzerine planlandı.

Vali Konağının solundan biraz yükseldikten sonra mola veriyoruz, sabah kahvaltımızı yapıyoruz. Sonrasında hemen üstümüzde bulunan kayalıktan mı tırmansak yoksa biraz inip kayalıkların solunda geçit varsa oradan mı geçsek diye tartışıyoruz. Bu arada ben başlangıç noktasından itibaren Vikilocu çalıştırdım, benim fazla gezelememem dolayısıyla düzgün bir rota çıkartmam amaç edinilmiş durumda.

Karar veriyoruz , ben önümdeki kayalıklardan direk üste çıkacağım, DE-ŞE ise önümüzdeki kayalıkların sol tarafından tırmanarak, inip bakmaya üşendiğimiz yerde geçit var mı ona bakacak.

Bilmeyenler için bu kısmı biraz tarif etmek gerekir. Vali Konağından sola biraz yükseldiğinizde önünüzü kesen kayalık var. Tırmanmak basit, 3 belki birkaç tane 3+ lık hamle, genellikle 2-2+ lık basit kaya tırmanışlarıyla geçilebiliyor. Alışkın olmayanlar için yer yer boşluk hissi yaşatabilir.

Ben fazla gezelemeden sırta çıkıyorum, Dursun hocamda kayalıklara tırmanıp sol tarafından yukarıda bulunan sırta geçiş yapıyor.

İnipte bakmadığımız yerde geçit var mı diye soruyorum. Evet orada çok rahat bir geçit var diyor. Amacımız bu rotayı daha bilinir ve kullanılır hale getirmek olduğu için detaylı olarak kafamıza yazmak gerekiyor gerçi ben neden yazayım zaten DE-ŞE kafasına kazıdı o geçidi de rotayı da .

Önümüzde uzun bir çarşak var. Okşar Tepenin doruğu neredeyse görünecek. Öncelikle tatlı bir meyilde başlayan çarşak üstlere doğru dikleşiyor. Arkamızda ise Kaldı ve Küçük Kaldı, Lahitkaya tarafları var ve manzara her zaman ki gibi harika.

Okşar zirvesine çıkan çarşak korkulduğu şekilde değil, çarşak oturmuş ve her adımınız yerini buluyor ta ki çarşak dikleşip zirveye 300-400 metre mesafe kalana kadar, işte oralarda çarşak biraz sıkıcı hale geliyor.

Arada küçük molalar vererek yükselmeye devam ediyoruz. Ben ara ara yüksekliği kontrol ediyorum ve gayet iyi durumdayız, yükselmeye devam ediyoruz.

Okşar tepenin altlarına doğru kızıl bir toprak hat var oraya giriyoruz zira çarşak sıkıcı olmaya başladı ve tırmanış yorucu olmaya başladı. Kızıl toprak hattan sonra Dursun hoca sola sırtlara ben ise Okşar tepenin sağında ki sırtı hedef seçiyorum ve devam ediyoruz.

Tırmanışın başından bu yana altı saat geçti ve biz artık zirvedeyiz. Okşar tepenin zirvesinden Aladağların çok büyük bir çoğunluğu görünüyor. Emli ormanı, Alaca, Kaldı, Vay vay, Demirkazık, Kızılkaya ve daha onlarca zirve ve bir çok vadi. Tabi önünüzde MTA Tepeden bize kadar olan koca bir Yedigöller platosu altımızda.

Yolumuz uzun olduğundan zirvede fazla vakit harcamıyoruz. 15-20 dakikalık fotoğraf faslından sonra Okşar ile Suner arasında ki geçide iniyor ve hızlıca Katır kırına iniyoruz. Oradan pakitakıyı takiple 1 saat 15 dakikada Yedi göller kamp alanına ulaşıyoruz.

Okşardan Yedigöller kampa yolculuğumuzda Dursun hocaya birşeyler oluyor , ilerlerken sağ karşımızda Direktaş bütün güzelliğiyle duruyor. Umut hocam, hee, Direktaşa çıkalım mı? La bi git işine , Dursun hocam ip var mı sende? İpi ne yapacağız ki . Bu arada kendimizce planın önünde gidiyoruz ya Dursun hoca sapıttı . Umut hocam, heee, yarın ki faaliyeti bugün mü yapsak, yavv hocam gözünü seveyim bir tek dur, önce Yedigöllere varalım orada bakarız duruma.

Yedigöllere vardık ve benim hiç halim yok. Ertesi gün ki planı da bugün yapmak için bize tam 8 daha lazım, uzun bir süre ve pek mantıklı görünmüyor bana . Neyse Direktaştan ve “Malların sığır aşıtından geçmesi” fikrinden soğutuyorum Dursun hocayı.

Yedigöller kamp alanına vardımızda dağcı namına kimse yok, yörük çadırlarında iki kişi görünüyor. Ben vikilocta yer işaretlemesi yaparken Dursun hoca gözden kayboluyor. Nereye gitti bu adam derken bağırıyorum Dursunnnnn, eyyyy, nirdesin la? Çadırdayım. Dağda kendi aramızda pek İstanbul Türkçesi kullanmıyoruz .

Çadıra giriyorum, haydi bir şeyler atıştıralım diyor DE-ŞE. Çantasında çıkardığı yarım ekmeğe sürülmüş tahin bal karışımını ısırırken içeri çoban giriyor. Barazamalı Fatih.

Selamün aleyküm, aleyküm selam, yavv siz nerden gelir nereye gidersiniz derken abisi de geliyor çadıra. Çadır dediğimde Mehmet Şenolun yedi göllerde ki beyaz çadırı.

Arkadaşlar ıslarla çay demleyelim diyorlar, Dursun yok diyor, yavv birer bardak için, Dursun yok diyor…. Fatih, bayat çay var onu içermişiniz, Dursun yok diyor… eeeeehhh Dursun hoca içeriz tabi niye içmeyelim hadi gidip içelim diyorum . Dursun hoca iyi bari hadi gidip içelim diyerek pılımızı pırtımızı toplayıp çoban çadırına geçiyoruz. Botları çıkartıyoruz ve ben hemen uzanıyorum minderlere az dinleneyim diye.

Çoban çadırlarında çoban arkadaşlarla yapılan sohbetin tadına doyum olmaz. Dursun hoca da bunu bildiğinden başta çadıra gitmek istemedi çünkü sohbet uzayacak ve biz epey vakit kaybedeceğiz. Sonuçta öyle de oldu . Tahminimce bir saatten fazla sohbet ettik Fatih ve abisiyle.

Bu faaliyetin en değerli anları bence çadırda ki sohbetti. Çoban arkadaşlar başlarından geçen bazı olayları anlatırlarken garip bir hadise vuku buldu .

Fatih dedi ki, yavv buraların haritalarını kim yapıyor? Ben ayağımla Dursun hocayı dürtüp ahanda bu yapıyor dedim çünkü arkadan gelecek itirazları, kızgınlıkları bliyorum . Çünkü iki sene önce çoban arkadaşların yeğenleriyle zirvelerin ismi konusunu konuşmuştuk ve baya kızgınlardı, atalarımızdan kalma isimleri kafanıza göre değiştiriyorsunuz diye. Neyse benim haritayla ilgili bir çalışmam olmadığına göre Dursun hocayı ateşe atıp, onun çatır çatır kızarmasını büyük bir zevkle seyredebilirim . Sonuçta adam ünlü, yayınlanmış Aladağlar haritaları var en son da Adım Adım Aladağlar kitabının eki olarak Dursun hocanın haritasını ufak değişikliklerle yayınladık.

Benim söylediğimi Fatih anlamadı ve anlatmaya devam ediyor. Konuşmayı hatırladığım kadarıyla burada olduğu gibi vereceğim zira gerçekten komik bir hikaye.

Fatihin anlatımı:

Yavv buraya dağcılar geliyorlar, yok mta, yok haşlar, yok okşar neyim deyip duruyorlar, halbuki onların adları farklı.

Birkaç yıl önce buraya bir grup geldi, ben de vardım sordum. Bu dağların adını kim veriyor? Dediler ki haritayı yapanlar. Haritayı kim yapıyor? Tunç Fındık yapıyor. Yavv arkadaş kimse bu Tunç Fındık, karakuş tepeye beş parmak yazmış, yay boynuna bilmem ne yazmış, mta neymiş yavv orası aşıt tepe, aha şu ortada görünen ortadağ, yumru tepe demişler…..çok kızıyorum bu işlere, böyle olur mu yavv neden gelip sormazlar bize, neden değiştiriyor bu Tunç Fındık, kim bu adam buralara geliyor mu?

Gelir gelir dediler oradakiler. Aradan bir hafta geçti geçmedi birkaç dağcı geldi, gittim sordum Tunç gelir mi buralara birkaç güne gelecek dediler. Sonra hakkatten birkaç gün sonra birileri geldi, Tunç gelecek mi, birazdan burada olur, deyin ona ahanda şooo çadıra gelsin beni görsün.

Ben çadırdayken uzun boylu biri geldi, bir baktım geçen hafta benim serzenişte bulunduğum gruptaki uzun boylu arkadaş. Yavv sen Tunç Fındık mısın? Evet ben Tunç Fındık’ım. İyi de arkadaş geçen hafta neden demedin ben Tunç Fındık’ım diye. Tunç hoca kibarca değiş ki: Sen geçen hafta çok kızgın, sinirliydin ben de yeri zamanı değil diye hiç ses etmedim demiş. Allah var eline kağıt kalem almış geldi, beni dinledi, bizim atalardan kalma dağ isimlerinin hepsini not aldı ve söz dedi bir daha ki sefere bu isimleri de belirteceğim.

Evet araya Fatihin Tunç hoca ile olan güzel anısı girince Dursun hoca yanmaktan kurtuldu ben de büyük bir seyir zevkinden mahrum kaldım . Bu arada çaylar içildi karpuz faslına geçildi . Dursun hoca arkadaşların telefon numaralarını aldı ve onları köylerinde ziyaret sözü verdi. Bundan sonra yayınlanacak haritalarında yerel isimler de geçecek.

Her şey için teşekkür edip vedalaştık. Ver elini Çelik Buyduran geçidi… Dursun hoca her zaman ki gibi önde ben arkada ilerlerken, patika üzerinde üç kişiyi gördük. Dursun hoca, Umut hocam aşağıda çobanların orada bu arkadaşların bahsi geçti mi? yok hocam geçmedi, eee kim ola ki bunlar. Ben herhalde aşağıya inmeye gözleri yememiştir buradan geri dönüyorlardır yorumunda bulundum ama yanılmışım.

Yanlarına vardığımızda Demirkazık köyünün eski muhtarı ve 13-14 yaşlarında iki torunu olduğunu öğrendik. Muhtar sağolsun güzel güzel anlattı ve iki torununu gezmeye getirdiğini söyledi. Direktaş gölüne kadar indiklerini anlattı. Helal olsun dedik dedeye. Yarım saatte orada oyalandıktan sonra hep beraber yola devam ettik.

Çelik buyduran pınarına varınca Muhtar ve torunlarından ayrıldık zira epeyce vakit harcadık artık gitmemiz gerekli.

Koşar adımlarla vadiyi geçip kapının üstündeki zikzakları kestirmelerden indik, ben birkaç kere kıç üstü oturdum ama olacak o kadar , neden koşuyoruz onu da anlamıyorum. Tamam vakit kaybettik ama daha da günün batmasına bir sürü vakit var.

Sonuçta aralarda çobanlar ve muhtarla hatta Karayalak vadisinde karşılaştığımız Sivaslı grupla sohbetler dahil 11 saat 35 dakikada 21 kilometrelik faaliyetimizi, 2100 metre irtifa kazancıyla tamamlamış olduk.

Karayalak kampa vardığımızda, lojistik desteği veren Mali kardeşim bizi Mehmet Şenol’un kampında bekliyordu.

Elbette orada da tanıdık arkadaşlar denk geldi ve epeyce sohbet ettik ve faaliyeti sonlandırıp Teke Ana Kampa yola çıktık.

Ertesi gün için planladığımız “Malların Sığır Aşıtından Geçmesi :)” faaliyetini iptal ettik. Sebebi ise Dursun hocanın kızının üniversite yerleştirme sonuçlarının geç vakit açıklanması ve yaşanan telefon trafiği ve ertesi gün vakitlice Niğde’ye geri dönme ihtiyacının oluşması.

Neden bu rotayı yürüdük:

Aladağların en çok geçilen vadisi herhalde Karayalak Vadisidir ve en popiler faaliyetlerinden biri de Aladağlar Transı denilen faaliyettir ve gene en çok ziyaret edilen kamp alanlarından biri Yedigöllerdir.

Ancak Karayalak Vadisi yerine Yedigöllere ulaşmanın ve başka translar yapmanın birçok yolu var işte bunlardan biri de harika manzaralar eşliğinde Vali Konağı – Okşar Tepe’den Yedigöllere ulaşarak, sıradanlığın dışına çıkma ve Aladağlar transına yeni rotalar kazandırmak bizim amaçlarımızdan biri. Elbette ki bu faaliyetimiz uzun ve zahmetli ancak grupların yüklerini katırlarla Karayalaktan taşıttırıp, kendileri ise Emli orman içinden hareketle, Vali Konağı ve Okşar tepeye aşarak Yedigöllere ulaşmaları hem 3630 metrelik bir zirve yapmalarını hem de muhteşem manzaralar eşliğinde alışılmışın dışında bir trans yapmalarını sağlayacaktır.

Emli Ormanı- Vali Konağı – Okşar Tepe – Katır Kırı – Yedigöller Kamp Alanı rotası her ne kadar Karayalak vadisinden Yedigöllere çıkışa göre bir tık daha zor olsa da, en yavaş gruplar dahi 10-12 saatlik bir yürüyüş-tırmanış sonucunda Yedigöllere ulaşabileceklerdir. Biz Dursun hocayla 7,30 saatte Yedigöllere ulaştık ancak bizim yaptığımız bir keşif faaliyeti olması ve Karayalaktan geri inecek olmamız sebebiyle biraz daha hızlı olmak zorundaydı.

Özetle Aladağlarda Yedigölllere ulaşmanın iki harika rotası var. Bunlardan biri bu rota diğeri ise Adım Adım Aladağlar kitabının 5.5 numaralı Karagöl-Yedigöller rotası. Her iki rota da, Karayalak vadisinden Yedigöllere ulaşılan rotadan, daha renkli, manzaralı, heyacanlı bir faaliyeti garanti ediyor.

Bu rotadan ya da kitabımızın 5.5 numaralı rotasından Yedigöllere ulaştıktan sonra, ister Kapuzbaşı şelalelerine inerek transı bitirebilir ister Karayalaktan geçerek faaliyetinizi kamplı bir şekilde yapabilirsiniz.

Bize göre ise alışılmış Aladağlar transı yerine, Maden boğazı Karagölden başlayan bir yürüyüşle, Yedigöllerde bir gece kamp atmak, ertesi gün ise Suner, Okşar, H’lar gibi zirveleri yaparak Emli ormanına inmek harika bir faaliyet olurdu. Özellikle Temmuz ayı ortası bu faaliyetin yapılması ayrıca güzel olacaktır.

Bu güzel faaliyette dostluğu, yol arkadaşlığı, fotoğrafçılığı ve hazırladığı katıkları için değerli insan Dursun Şimşek’e sonsuz teşekkür ederim.

Bir daha ki faaliyet yazımın “Malların Sığır Aşıtından Geçişi” isimli faaliyet olmasını dilerim

Umut KARKIN

31/08/2023